18 Aralık 2013 Çarşamba

Yılbaşını evde geçireceksek ne yiyelim, ne içelim?


Yeni yıla sayılı günler kala yeni yılda ne yemeli ne içmeli yazımı yazmadan önce şunu söylemek istiyorum; daha önce hiç yeni yılın gelmesini bu kadar istememiştim. Çünkü yeni olan beni her zaman korkutur, ama bu sefer 2013 bir an önce bitsin istiyorum. Tahmin ettiğiniz gibi benim için çok iyi bir yıl değildi. Neyse başlıkta vaad ettiğim konuya dönelim. Yeni yıla 12 gün kaldı ve evde kutlayacaksak yemek ve içecek işini ne yapmalıyız.

Öncelikle içecek ve abur cubur konusunda marketlerin yılbaşı sepetleri var, belki onlara bakabilirsiniz. Aklınıza yatanı alabilirsiniz. Ben burada tek tek yazmayacağım (reklam olmasın). :) Ama bence yılbaşında asıl konu ana yemek ve yapacağımız yemeğin yanına içki olarak ne iyi gider onu seçmek.

Benim tercihim her zaman yılbaşında içecek olarak şaraptır ki bence zaten yemeğin yanına en iyi giden alkollü içecek. Ana yemek olarak ise herkesin damak tadına göre bir şey yapmasını tavsiye ediyorum. Ama sofrada zeytinyağlı bir yemek ve salata bence mutlaka olmalı. Çorbayı da unutmamak lazım. Yemekler yenildikten sonra işin eğlence kısmı için bence bira veya vokta ve yanına, sevdiğiniz bütün abur cuburlar olmalı; çikolatadan tutun da mısıra kadar.

 Şimdiden sofralarınız için ne yapacağınıza karar verin bence çünkü son ana kalınca işler yolunda gitmiyor. Ben yılbaşı için sanıyorum marketlerin sepetlerinden alacağım, yani kolaya kaçacağım. İnşallah hepimiz için güzel bir yılbaşı ve yıl olur diye de ümit ediyorum.


5 Kasım 2013 Salı

Okuma Şenliği Kış 2013 Kitaplarım

http://pinucciasbooks.blogspot.com/2013/11/okuma-senligi-kis-2013.html kitap okumayı seveler için çok güzel bir kitap okuma şenliği var. Ben listemi oluşturdum siz de bloğa göz atın ve etkinliğe katılmak istiyorsanız listenizi oluşturun. Benim listem şu şekilde;

                 1. Kategori (10 puan): Altın Kitaplar Yayınevi’nden çıkan bir kitap:
                                     
                                                          Yabancıların Kızı Elizabeth Coker 

2. Kategori (10 puan): Kütüphaneden ödünç alınmış veya sahaftan satın alınmış bir kitap : 
 

Kayda Geçsin Ece Temelkuran

3. Kategori (10 puan): Adında bir hayvan adı olan bir kitap : 
                                  
                                          Balığın Esir Düştüğü Yer Cem Akaş 

 4. Kategori (15 puan): 600 sayfadan uzun bir kitap: 
 
Tarihçi Elizebeth Kostova
 
 
 
 
5. Kategori (15 puan): Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazarın bir kitabı: 
 
Tatlı Perşembe John Steinbeck
 
 
7. Kategori (15 puan): Hiç okumadığınız bir ülke edebiyatından bir kitap: 

Onbir Futbol Öyküsü Camilo Jose Cela (İspanyol edebiyatı)
 
8. Kategori (20 puan): Sinemaya uyarlanmış bir kitabı okuyup filmini izleyenlere:

 Hobbit Tolkien
 
9. Kategori (20 puan): Adında kış mevsimine ilişkin bir sözcük olan veya konusunda kış teması olan bir kitap:

Kar Kokusu Ahmet Ümit
 


 10. Kategori (25 puan): Yasaklanmış bir kitap: 
 

1984 George Orwel
 
Kitap 1949 senesinde Amerika ve İngiltere'de halkı ve hayatı manipüle ettiği için yasaklanmıştır.
 
12. Kategori (25 puan): Yayınlanmış en az beş kitabı olan bir yazarın ilk kitabı:

Kinyas ve Kayra - Hakan Günday


13. Kategori (25 puan): Bir biyografi veya otobiyografi: 
 

Ekmek Arası Charles Bukowski
 
14. Kategori (30 puan): Okuma yazmayı öğrendiğiniz yıl ilk kez yayınlanmış bir kitap:

Transpotting Irvine Welsh (1993 yılı)


15. Kategori (40 puan): Bir üçleme veya aynı seriden üç kitap:
 
Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi (ilk üç kitap) Douglas Adams
 
 
 

28 Eylül 2013 Cumartesi

Her zaman anlatır mısın, yalansız, dolansız ?



Son birkaç gündür aslında 1 haftadır insanların iğrençliklerine şahit oldukça ve insanlar bu kadar kötüyken hâlâ yaşıyorlar ama Deniz gibi benim güzel arkadaşım, yol arkadaşım, asıl bu hayatta yaşamaya devam etmesi gereken güzel adam neden yok demeye başladım (aslında bunu facebookta dolanırken bir anda tanıdık birine denk gelmem ve onun söylediği bir iki şeyden sonra, kimin eli kimin cebinde belli değil bu nasıl bir tesadüftür dedikten sonra iyice anladım).

Hayat sizi enterasan tesadüflere götürebiliyor bazen, ben de onu yaşadım sonra aklıma bazı şeyler geldi ve şunu diyorum hayatınızdaki insana en başında ne kadar dürüst oldunuz veya ilişkiye başladıktan sonra başınıza gelen bir olayı anlattınız mı, yoksa canını sıkarım diye mi düşündünüz ve soruyorum yalansız, dolansız her zaman anlatıyor musunuz, anlattınız mı?

Ben Deniz'i bir kere bıraktım, içimde uktedir çünkü hayatımda ilk defa o yaz İzmir'e gidemedim. çünkü yaza denk geldi, güzel güzel geçireceğimiz dolu dolu 3 ayımız olacaktı ama ben bıraktım. Çünkü ona yapma dediğim bir şeyi yapmıştı ve beni o kız karşısında savunmasız duruma düşürmüştü, ne kadar haberim var desem de kendi içimde bunu başkasından duymak hem de beni sinir etmeye çalışan birinden duymak hiç hoş değildi. Deniz'e şunu demiştim "düzgün düzgün konuşmadığını biliyorum ama sana ne olursa olsun, konuşma demiştim, konuştuysan da bunu bana söylemeliydin, senden önce o söylememeliydi ve ben bugün dediğimden daha fazlasını söyleyebilmeliydim". Sonrasında en güvendiğim adam bile böyle yapıyorsa beni savunmasız bırakıyorsa ben gidiyorum deyip gitmiştim. O kız 19 yaşındaydı, şu anda bu kadın 26 yaşında. Aynısı yine başına geldi, hatta bu sefer ki durum farklıydı, hayatındaki adam gayet düzgün konuşmuştu ve söyleme zahmetine bile girmedi gerçi bundan 1 buçuk yıl önce falan oldu bu olay ama başkasından duymak yine hoş değildi ve bu sefer 19 yaşındaki o kız yoktu o yüzden hiç yaşanmamış gibi yaptı ama işte son yaşadığı saçma tesadüften sonra yine aklına geldi, yine kırıldı. Birkaç şey daha var ama konunun özünü anlatabildim diye düşünüyorum.

Son olarak şunu diyorum hayatımızdaki adamlara bizi "kırmamak" adına yaptıklarınız varya sonradan öğrenince daha çok incitiyor, o yüzden siz söyleyin en güvendiklerimiz olarak.


22 Temmuz 2013 Pazartesi

Güçlü olabilmem için hep hatırlat neleri atlattığımı





Hep beni unutma, hep hatırla ve bu sayede güç topla diyorsun değil mi, mesela ben unutmuşken öldüğün günü sen bunu bazen dinlememi sağladığın bir şarkıyla hatırlatıyorsun. Birinin Pinhani dinlesek dediğinde açıyorum son albümü ve orada çalan son şarkı bir anda olduğum yerde kalmamı ve bir kere daha dinlememi sağlıyor şarkıyı. Sözleri seni hatırlatıyor;

Gel bu gece bana gel
Uyumadım hiç
Döndüm bütün gece sağa sola
Gör, uykunda beni gör
Rüyanda sarıldım sana ve kokladım
Buram, buram saçını okşadım
Son seferinde bana bıraktığın
Resimlere baka, baka ağladım
Sen düşünme beni hiç
Önemli olan sadece kavuşmamız
Ne yapardım ya sen olmasaydın
Hiç bilmez bu şehir, hiç anlamaz bu şehir
Hiç görmedi seni, hiç görmedi bizi birlikte
Çok uzun bir zamanı geride bıraktık
Ama kimi zaman da ayrıyız
Bu kez daha da uzun sürecek
Ayrı ayrı geçen o her günü ilerde her an hatırlayacağız

Biz de hep ayrı ayrı şehirlerdeydik ama hep birlikteydik, insanlar yanıbaşındayken başaramıyorlar ama biz yapabildik. Tam sonunda aynı şehirdeyiz derken sen artık bu dünyada yoktun. Sen de dedin o konuşmada bu sefer ki daha da uzun sürecek diye ama çok çok uzun sürdü ve çok zor geldi bu sefer. Sen yokken neler yaşadım aslında biliyorsun ve birgün beni her şeyden kurtarmak için bir yerde olmamı sağladın ve ben o gün sanıyorum o gün aşık oldum. Güzel adam artık yoktu ama gerçekten başka bir güzel adam vardı artık hayatımda. Eylül güzel bir aydır, sonbahar mevsimini çok severim ama hiç 2011 yılındaki kadar güzel gelmemişti. 

Bana sen onun bu dünyada bıraktığı bir parçasısın diyebilecek kadar güzel bir adam o, hep olsun ve hep sükredeyim ben. İyi ki var dediğim ve hep olsun istediğim. 

Son olarak, güçlü olabilmem için hep hatırlat neleri atlattığımı ben unutsam bile..

18 Temmuz 2013 Perşembe

Gerçek Yolculuk Geri Dönüştür


Kadın evine doğru yola çıkmak için kontağı çalıştırmıştı. Adam ise telefonun başında beklediği bir haberi almak için heyecanla bekliyordu. İkisinin de birbirlerinden haberi yoktu ama henüz. Birgün illa karşılaşacak, yemek yiyecek, birbirlerini tanıyacak, tartacak ve uzun soluklu bir ilişkiye başlayacaklardı.

Tabi eğer kadın evine doğru yola çıkabilseydi ve adam da beklediği haberi aldığı gibi evden dışarı fırlasaydı. Olacaktı bu. Tesadüfler ve olması gerektiği için olacak olan şeyler olacak ve birbirlerini bulacaklardı. Ama kadının işleri beklediği gibi olmadı ve eve doğru yola çıkamadı, adamın ise beklediği haber olumsuzdu ve koltuğa oturup kaldı.

Hayatımız aslında biraz böyle, şöyle olsaydı böyle olurdu, şu olsaydı bu gerçekleşecekti şeklinde gidiyor. Eğer gerçekten mutlu olmak ve sonunda evimiz gibi gördüğümüz yerleri bulmak istiyorsak gerçek bir yolculuğa çıkmak gerekiyor. Hem geçmişle hem gelecekle. Bu hikayede şu an yok...

İnsanlar Çok Tehlikeliler

İnsanlar garipler, ne olduklarının farkında olmadan yüksekten yüksekten konuşuyorlar. Gariptir kendileri çok bilmişlik yaparken sürekli her şeyi çok biliyormuş gibi yapan insanları sevmiyorum diyorlar.

Bazı hatun kızlarımız var gelmişler kaç yaşına hâlâ normal iletişim yolunun laf sokmak olduğunu sanıyorlar bir de bunu ballandıra ballandıra, övüne övüne anlatıyorlar. Bir de bunu iyi anlaştığını iddia ettiği arkadaşına yapıyorlar ve sırf laf soktular diye kendilerini zeki zannediyorlar.

Sonra bu hanım kızlarımızın sevgilisi oluyor mesela aslında neredeyse aynılar, çünkü buldukları kişiler ilk paragrafta anlattığım tarzda kişiler yani çok şey bildiğini iddia eden, karşısında onun bilemediği bir şeyi cevaplayan biri olduğunda sinirlenen insanlar. İşin garip yanı bunun farkında da değiller.

Bu insanlar ne olduklarının farkında olmadıkları gibi ortada onlara sinirlenmek için çok fazla sebebi olan biri onlara bir şey dediğinde iğneyi kendine batırmadıkları gibi neden böyle oldu ki diye şaşırıyorlar. Bir de gariptir kendilerine sabırlı diyip karşıdaki insana resmen "geçimsiz" yaftasını yapıştırıyorlar.

Bu kulaklar var ya bu kulaklar yıllardır %15 fazla duydu her şeyi, sizin duymadığını sandığınız her şeyi duydu. Ve sahip olduğum gözler var ya çok iyi karakter analizi yaptı. İlk başta dikkat ettiğim bir kaç şey olur bir insanla karşılaştığımda ve kendimi bildiğim yaştan bu yana  beni hiç yanıltmadı.

Yani aslında şu sıralar bu kadar gözüme batan iki karakter var ama genel olarak insanlar kötüsünüz, zararlısınız, aslında geçinmeyi bilmeyen, bir ortamda bulunurken oraya ait nasıl kurallar olduğunu anlayamayan ve bunları uygulayamayan, aslında işinize gelmediği için işi hep başkasına yükleyen tiplersiniz. Sizinle aynı ortamda bulunmaktan iğreniyorum insanlar. Zaten gün içerisinde bir sürü şeye beyin yorarken bir de insanlar sizle uğraşmak istemiyorum.

Hadi canım biraz uzaklaşın, biraz daha, bak çok az kaldı az daha git, git, git.....

19 Haziran 2013 Çarşamba

Hayaller gerçekleşmek için sözüne inanan o kıza noldu

Gazetecilik okudum ben ve bunu bir hayal için yaptım, o kızın çok güzel ve bence çok başarılı hayalleri vardı.  Hâlâ geç değil ama zaman geçiyor ve maalesef geç kalmış oluyor o hayalleri gerçekleştirmek için hem içinde en ufak bir umut da kalmadı artık.

Neydi o meşhur söz en çok istediğin şeyler hep umudunu yitirdiğinde olur muydu aman her neyse eğer öyleyse bugün veya yarın olması gerekiyor.

Her şey bir yana neredeyse hiçbir şeyden zevk alamıyorum ve sanıyorum aslında bir tatile ihtiyacım var veya bir tedaviye...

Evet aslında küçük kız hayaller gerçekleşmek için vardır bu senin lafın bunu unutma ve gerçekleştir bakalım o zaman, ama gerçekten ne pahasına olursa olsun gerçekleştir bu sefer, çünkü bu son şansın ve sana güveniyorum.

7 Haziran 2013 Cuma

Koş Duygu Koş...

Geç kalmamalıyım, burada işim bitince şuraya geçmeliyim, off koş Duygu koş, yetişmelisin...

Genç yaşlarda hata yapma lüksün daha fazla lafını bu aralar çok sık duyuyorum ama bana göre saçma ve gereksiz bir laf. Bu aralar çok fazla duyuyorum çünkü garip bir hızda ilerliyor hayatım ve insanlarla konuştukça yaşları daha büyük, daha çok şey yaşadıklarını düşündükleri için hep böyle diyorlar, merak etme diyorlar şimdi vakit bulamıyor, karar veremiyor olabilirsin ama hata yapa yapa öğreneceksin. Oysa ben hata yapa yapa öğrenmeyeceğim, çünkü ben 10 yaşından beri ne olmak istediğimi biliyorum, hatta 8 belki de.

Şu sıralar aileden uzakta yaşamanın sıkıntılarını çekiyorum çünkü para kazanmak zorunda olduğum için istemediğim yerlerde istemediğim işleri yapıyorum. Şu an çalıştığım yer için "burası sanıyorum daha öncekilere nazaran daha iyi, ee napalım alışırız derken, bu sabah ki maildeki uslup nedeniyle bir anda buradan da soğudum. Sonuç olarak istediğin işi yapamıyorsan bu şartların daha iyisini bulduğunda başka yere gitmek en doğrusu, o yüzden hopp yeniden iş arayışına başladım bugün itibariyle. Ama burada çok tatlı iki kedi var ve sadece onları özlerim bunu çok iyi biliyorum.

Hayalim hep spor servisinde muhabirlik yapmaktı, ilerde de program yapmayı çok istiyordum, ekran önü hep istediğim bir şeydi. Belki yine olur diyorum ama bakalım. Çocukluğumda aslında iki hayalim vardı, biri yönetmen olmak, biri gazeteci olmak şu an ikisinden de uzağım. Yönetmen yardımcılığı yapıyorum aslında ama işin garip yanı yönetmen yardımcısı mıyım, yönetmen miyim belli değil. Benim bu işi öğreniyor olmam lazımdı, yeri geldiğinde öğretiyor olmam değil. Aman yaa aslında gerçekten bu konuda bayağı dertliyim ama...

Bir yandan Türkiye için direniyorum bir yandan kendim için, yani bu sıralar benden bayağı iyi bir direnişçi çıktı, ee babamızın kızıyız ne de olsa.

22 Nisan 2013 Pazartesi

O Sıcaklık hiç gitmesin...


Hiç görmediği bir çocuğu hayatı pahasına doğurmayı kaç kadın göze alır, benim güzel annem bunu göze aldı ve beni doğurdu ama ben de ona beklediği sonu yaşatmadım ve beraber bugünlere geldik, gerçi çoğu insana beklediği sonları vermedim. Kimisi için mutlu son kimisi için mutsuz son yazdım ama bu yazının konusu bu değil, belki başka yazının olabilir.

Annem bana hamile olduğunu 3 ay boyunca bilmemiş, (kusma dahil hiçbir hamilelik belirtisi yokmuş çünkü) 3 ayın sonunda aşırı kanamadan hastaneye kaldırmışlar ve o gün çocuğunu yani beni düşürme tehlikesi atlattığını söylediklediklerinde aynı anda hamile olduğunu öğrenmiş ve şaşırmış haliyle. Sonra doktor açıklamış tehlikeli bir hamilelik gibi görünüyor, çocuğu yine de doğuracak mısınız? Eşime sormam gerekiyor demiş ve beraber benim doğmam gerektiğine karar vermişler. Annemin bana hamile olduğunu öğrendiği günden sonraki 3 aylık süreç çok zor geçmiş, bir yandan sürekli düşürme tehlikesi yaşıyor bir yandan doğum riskli, bir yandan da bu süreçte geçici şeker hastalığına yakalanmış. Bana geçirmemek için neler yapmış. Zorlu 3 ayı atlattıktan sonra ise doktor benim çok sağlıklı olduğumu ve büyük olasılıkla doğumun artık riskli olmadığını söylemiş. 9 ayın sonunda ise 1987 senesinin ağustos ayında dünyaya gelmişim.

Her kadın için annesi özeldir diye düşünüyorum ama benim için farklı. Hep güçlüydü, çalışmaktan hiç gocunmadı ve hiç yorulmadı, ablamla bizi okutmak için çok uğraştı. İstanbul'a gelmek istediğim zaman "sen yaz, ben hep senin yanındayım" diyen de benim canım annemdi. O günün üzerinden 6 yıldan uzun bir zaman geçti ve hep "ben doğru kararlar veririm, senin de iyi şeyler başaracağını biliyordum" der.

Hayatımdaki güzel adamla evlenmek istediğimi söylediğimde ummadığım bir tepkiyle karşılaştım ama bunu sonradan fark ettim. Annem bu hayatta neredeyse her şeyi hep tek başına yaptı benim de tek başıma yapmamı, tek başıma kalmamı istemiyordu ve o yüzden iyi düşünmemi istiyordu. "Ben sana bir şey yapamadım hep kendin yaptın, bundan sonra kolay bir hayatın olsun istiyorum" demişti, ve böyle bir cümleyi beklemiyordum, çünkü aslında her şeyi o yapmıştı bugün geldiğim noktada annemin emeği vardır ben sadece bana verilen olanakları iyi kullanmaya çalıştım. Bazen becerdim, bazen beceremedim. Kızların kaderi anneye derler, ama o ailede bir çok geleneği bozan benim bu geleneği de bozmamı istiyor, bu sefer kızların kaderi anneye benzemesin istiyor onu anladım.

Bunları yazıyorum çünkü canım annemin son zamanlarda canı sıkkın, yılların yorulmuşluğu yüzünden de olabilir diye düşünüyorum bugünlerde hasta ve yanında olamamaktan dolayı mutsuzum. "Ben buyum ve beni yaşamak zorundasın" diyen hayatı yaşamayı bazen sevemiyorum. İnsanları birbirinden ayırmasını, bedenin başka yerdeyken aklının başka yerde olması durumunu sevemiyorum. İnsanları özlemek bazen can sıkıcı olabiliyor ve maalesef bütün sevdiklerin bir arada olamıyor ve zamanında bazılarının yanlarında olamıyorsun ve daha da acı veriyor bu durum. Bu ise aslında hayatın taa kendisi... Anneler hiç hasta olmasın istiyorum. Ya da yanlarında olmalı ve elimizden geleni yapabilmeliyiz. Biz hasta olduğumuzda onlar nasıl yanıbaşımızda olabiliyorlarsa biz de olabilmeliyiz...

7 Ocak 2013 Pazartesi

kapıları kapat maziyle barış ve kapıların ardına sakla geçmişi

Ankara'dan ayrıldığım günden beri her gittiğimde ya evdeydim ya da arkadaşlarla buluştum hiç tek başıma kalmadım ama bu sefer tek başıma kalmaya gidiyorum. Yıllardır o günden beri gitmediğim bir mezarlık var ve bu sefer önce Ankara'nın sevdiğim sokaklarını gezip sonra mazimle barışmaya gideceğim. Vakti geldi de geçiyor... Aklıma hep güzel anılar geliyor ve sonra diyorum ne çok hatıra bırakmış bana ve bunun hakkını vermem lazım. Tam oldu, sonunda aynı şehirdeyiz dediğim anda kaybettim ben onu ve sonra birini sevmedim. Sevmeyi de unutmuştum aslında 4 yıl 3 ay sonra yıllar önce kaybettiğim diğer yanım beni bulana kadar.

Geçmişi kapının ardına kapatmaya maziyle barışmaya gitmeli çok geç olmadan ve aslında herkesi affetmek lazım, her ne olduysa oldu diyerek geride bırakmak...